29 Eylül 2020 Salı

İçimde Akan Nehir

 20 Eylül 2020

    Bu akşam düzgün uyuyamadım.Uyumadan önce aklımdan binlerce farklı anım geçti.Okulla veya derslerle ilgili bir şey düşünmeden uyuyamıyordum.En sonunda uykuya dalabildikten sonra gece  5-6 defa uyandım.Evde ve aynı zamanda içimde kopan fırtınalardan kaynaklı olmalı hepsi diye düşünüyorum.Yaklaşık 10 tane de rüya görmüş olmalıyım.Sanki sabahlara kadar eğlence mekanlarında sabahlayıp sarhoşluktan kendini unutan biri gibi beynim.Rüyalarımda sık sık yılan saçlı kadını görüyorum.Bilinçaltımda neden bu kadar yer edindiğini anlayabiliyorum ama artık ikimizi de taşımaktan yoruldum.Kimi rüyamda çok iyiyiz önceden olduğumuz gibi,kimisinde bakışları delip geçiyor beni ve bu defa aklındakileri de görebiliyorum;kimi rüyamda da düşmanız hiç olmadığımız gibi.Artık onu sırtımda taşımaktan yoruldum ve en azından kalan güzel şeylerin kabusa dönüşmesini istemiyorum.Birinin gidişinin beni bu kadar etkileyeceğini düşünmezdim,bu yüzden insanlara fazla bağlanmamalıyım işte.

    

                                             ....


29 Eylül 2020

    Önceki yazımı bazı sebeplerden yarım bırakmışım ve tabi ki şu an aynı hisleri hissetmediğim için devamını getiremiyorum. Ama hayatımdaki hüznün maalesef hep bir devamı var. Şöyle ki bugün aslında düşündüğüm kadar iyi olmadığımı fark ettim. Belki de düşündüğüm kadar iyi değildi moralim,ruh halim.Bundan da öte,gerçekten beni anlamayan insanların arasında yaşamaktan çok sıkıldım ve beni anlamayan bir insan olmazsa hayatımda ben nasıl bu halimi sonlandırabilirim ki? Hissettiklerimi tam olarak kime anlatmam bekleniyor yani benden? Yok işte,kimse yok.Yokluktan kendime bir insan yaratamam, duygularımı ve durumumu vardan yok edemem, kendimi mi yok edeyim yani? Duygularımın ve duygularımın dışavurumunun tamamen normal olduğunu zannediyordum ama değilmiş. Demek ki normal bir insan ağlama krizlerine girmez; normal bir insan ağlarken gülmek, gülerken ağlamak istemezmiş. 

    Kendimi aslında o kadar da mutsuz hissetmiyorum ama bir o kadar da, evet, mutsuz hissediyorum. Nasıl üzerimdeki bu buluttan kurtulurum? Gerçek mutluluk nedir? Bana göre mutluluk nedir? Nasıl kendimi daha normal hissedip insanların arasına karışabilirim? 

    Artık bu sorulardan da o kadar yoruldum ki anlatamam. Dümdüz yaşayıp giden bir insan olmayı çok isterdim. Kafamda ekstralar olmadan,dümdüz yaşayabileceğim bir hayat ne kadar da tatlı geliyor bana.

    Düşüncelerimi bir noktadan sonra toparlayamıyorum artık. Hani aracın freni boşalmış bir yerlerden aşağıya düştüğünü hissedersiniz ama arabada bile olduğunuzu unutursunuz ya.

     Kafamda aslında çok güzel bir melodi dönüyor ama hissedemiyorum, ne yapsam bilemiyorum, güzelliğini bile izleyemiyorum. O cennetten düşmüş sesi bana bulanık geliyor. Kulaklarıma dinlemesi bir zevk değil de omuzlarıma yine yükmüş gibi geliyor. Biliyorum abartarak duygularımı daha da soyutlaştırmayı ama acılarım somutlaşıyorlar neden? Aslında çok saçma ve tamamen benim büyüttüğüm bir duygu olduğunu biliyorum ama neden hayatımda her zaman yalnız olacakmışım gibi bir his alıyorum?

    Piyanodan dökülen hüzünlü melodi ben olabilirim. Hayatım bir film olsaydı 2 saat boyunca herkes ağlardı. Eğer bazen hissettiğim bazı şeyler somut olabilseydi bana gösterecek hiçbir şeyleri olmazdı. Evet, ben de bir piyanistim. Melodileri mutsuzluğumdan döken ve kendimi daha da mutsuz hissettiren, çevremi de kendi karanlığıma boğan bir piyanistim. Sahnem etrafıma sarılmış yalnızlığım. Seyircisiz bir ortamda müziğimi yankılatmaktan çok sıkıldım artık.

    Bazen bazı şeyler canınızı çok sıkar ve biri de beni anlasın derken sizinle dalga geçenler bile ortaya çıkar ya hani, gerçi bilmiyorum her insan bunu yaşar mı? Çok sevdiğiniz -siz herkesi çok seversiniz- insanlar sizi aynı zamanda çok üzer ve bir şey diyemezsiniz? Duygularınız birbirine girer, içinizde yumak yumak olur ve sarkar.

    Artık bir noktadan sonra uykularım kaçıyor. Ben neredeyse 2 senedir mutlu değilim.Neye,kime değer verdiysem hepsi gitti ve korkarım ki bunun bir sorumlusu da benim. Birine çok değer verince ve gittiğini gördüğümde, verdiğim değerin yüzüme çarptığını gördüğümde bile insanlara değer vermeyi bırak; aynı aptal ve gerçekleşmeyecek hayalleri kurmaktan,kendimi yine bir tasmaya bağlamaktan kendimi alamıyorum. Artık kendimi her insanın hayatımdan gideceğine inandırdım ama umutsuzluğa düşmeyi bırakın onlara daha da çok tutunuyorum.Yalnız öleceğimden çok korkuyorum. Ağlamak istesem bile gözyaşım da gelmez oldu zaten. Bunları okuyan birileri eğer gerçekten kim ve nasıl biri olduğumu biliyorsa muhtemelen tamamen saçma gelecektir tüm bu mutsuzluk. Ama ben daha hayatının başlarında bir genç olarak bu hislerden içten içe, en dip köşelerde kurtulamıyorum neden? Senelerce olmuş bitmiş ve artık olmayan bir şeyin yasını tutamam ama tutmaya devam ediyorum,neden? 2 sene oldu.Artık bazı şeylere son verme vaktim geldi.

Ama...veremiyorum neden?    

    Artık birilerimin yazılarımı okumasıyla ilgili olan tüm heyecanımı bıraktım; okumasın kimse. Neden birileri bu kadar ümitsizlik ve mutsuzlukta bir şey görsün ki zaten? Okumasın kimse! Görmesin kimse bu kadar aciz olduğumu,tek lafta yıkıldığımı,ayakta duramadığımı.

    Ben bir dalgayım. Evet, son defa...Ben bir dalgayım.

Bir inip bir kabarıyorum.Duygularımın yine ben üstüne seriliyorum, yine ben kendimi yutuyorum. Hep bir döngü halindeyim, bazen duygularımın oyuncağı bazen kendime bir zehir oluyorum.Ama asla bir sonum yok, bunun bir sonu yok. "Belki iyisiyle kötüsüyle derler, ama benim bir iyim ya da kötüm yok. Sadece böyleyim işte ve çok yalnızım,mutsuzum." diyen yalnız balina bile belki kol olduğum uçsuz bucaksız, tamamen sonsuz okyanusun  bir parçası ve yalnızlığımıza beraber katlanmak için o balinaya bile rastlayamıyorum yüzeydeki kendi savaşım,çırpınışlarım yüzümden.

    Ne yapayım şimdi ben? Ne yapayım? 

    Bu sadece güzel şeyler yazmaya çalıştığım bir yazı değil, benim hayatım.

    Artık yarının farklı olması için umut etmeyi bıraktım, sadece umut etmeyi değil, umudun kendisini bıraktım. Bana acı veriyor.

    Umarım, umarım adına ve uğruna dualar ettiğim, yalvardığım umudu bu kadar kolay bıraktığım için beni affedersin.

    Boşuna olsa da ama,

biliyorum.

    Herkesi sevmekten vazgeçemem.





10 Eylül 2020 Perşembe

Akıl Hastanemden Taburcu Olmak,Geri Dönüş

 Merhaba,yine ben,İlkay.

Aylarca yazmadığım için içimde büyük bir suçluluk duygusu var aslında ama sadece yazamadım.Karantinada eve tıkılıyken kendimi dinlendirebildim,zihnimi sakinleştirebildim her şeyden uzak kalınca.Her şeyi boşvermiş halde her gün yatarken ve kendinizle ilgili sorunları başınıza dert ederken çok fazla bir şeyler hissedip yazı yazamıyorsunuz ne yazık ki.

Son duygularımın üzerinden çok zaman geçti.

Önceden bahsettiğim çoğu şeyin üstesinden gelmiş gibi hissediyorum kendimi yazdıklarımı okuyunca.Artık yazılarımı bilenler var,beni bilenler var,içimdeki suçluluk duygusundan kurtuldum,çevremdekilere uyum sağladım.

Artık yarının farklı olmasını değil,aynı olmasını ister oldum. "Her şey bu şekilde güzel kalsın,dengeli kalsın.Arkadaşlarımla bugün de konuşabileyim,içime kapanmayayım.Bugün de hayatımda herkes olsun."

Sadece birkaç ay içinde bile bu kadar değişebiliyormuş insanlar demek ki.

Aslında eskisi kadar güzel yazabileceğimi zannetmiyorum,içim boş.Her şey güzel olunca,insan acı çekmeyince yazılara veya resimlere dökülen ruh ilerlemiyormuş demek ki.Ne ironik.Zaten günümüzde kitapları rafların en görünen yerlerine yerleştirilen yazarların çoğu şimdi ölmüştür;yaşarken de hayatları durmadan devam eden acılarla doludur.İçimin boş olduğunu söylemişim önceden,o zamanki ben bir de şu anki bene bir baksın.Durumumdan şikayetçi değilim artık biraz bile olsun acısız bir hayat yaşadığım ve huzur bulduğum için ama hiç olmadığım kadar boş da hissediyorum.Sanki hayatta tasalanacak hiçbir şeyim yok,sanki dünya hep kiraz çiçeklerinin döküm zamanındaymış gibi güzel,sanki ben dünyanın en mutlu insanıyım ve sadece şu anda bulunduğum anda yaşayabilirim.Ne gülünç.

Beni yanlış anlamayın,mutluluktan mutsuz olduğumu anlatmaya çalışmıyorum.Sadece sanki bir şeyler doğru değil.Bu da mutluluktan korkmak herhalde.

Belki bu yazıyı okurken bile anlarsınız "Bu yazarın işi bitmiş..." diye.Ama şu an neyi kazanırken neyi kaybettim onu bile bilmiyorum,o yüzden zamanla anlamak istiyorum her şeyi.

Bu yazının başına neden geçtim bilmiyorum.Beni ne rahatsız ediyor bilmiyorum.Belki de çok açgözlü bir insanım ve sahip olabileceğim her şeye sahip olmak istiyorum.Evet,işte bu;ben çok açgözlüyüm.Belki maddi değil ama manevi.Ruhum aç.Neden böyle oluyor,sorunum ne bilmiyorum.

"Kiraz çiçekleri dökülüyordu dünyaya,mevsimlerden tabi ki ilkbahardı.Rüzgar bile mutluydu sanki ve aramızda hafif hafif dans ediyordu.Güneş bile mutluydu ve yaz aylarında olduğunun aksine kızgın,kış aylarında olduğunun aksine küskün değildi.Kalbim bile mutluydu.O coşkulu mutluluğuyla beraber içime hayat pompalamak istiyordu. 'Hadi gidip gezelim,koşalım,güzel manzaralar görelim.' diyordu içimde pıtır pıtır.Derin bir nefes aldım.Başımı sağa çevirdim.

Denizler,okyanuslar ve akarsular...hepsi bir yere akıtmıştı şen renklerini.Bana gülümsüyordu hepsi.O anlatılamayacak maviliği siyah kaplıyordu ama aynı zamanda. 'Acaba içi de siyah olduğundan bu denli dışına vurmuş?' diye düşündüm.Kapkara içi ve dışı bile güzeldi.

'Özlediklerin mi aklına geliyor?' diye sordu maviliğim. Düşündüm. En son ne zaman birini özlemiştim?Sonra kalbim beni dürtükledi yine tatlı tatlı.İçim ısındı.Duygusuz değildim tabi ya!Özlemiştim birilerini.Maviliğin büyüsüne kapılınca unutuyor tabi insan.

Seni özlemiştim,maviliğim.Beni arayan birilerini özlemiştim.Yılan saçlı birini özlüyordum ama itiraf etmek istemiyordum ne kendime ne başkalarına.Her gece konuşmak istediğim birilerini özlüyordum.En yakınlarımı tam yanımda olsalar bile özlüyorum ama bir araya gelince sevgimizi paylaşmak ve özlem gidermek yerine birbirimizi hiç sevmiyorcasına nefret kusuyoruz biz.Ben de yapıyorum,iflah olmazım.

Bu kadar şeyi özlemek onları çok sevdiğim anlamına mı gelir yoksa onlara asla layıkıyla davranamadığım için benim kötü bir insan olduğumu mu gösterir?Kendi duyguların hakkında bilmişlik taslayıp lafı oraya buraya çekiştirmek kolay tabi.Önemli olan başkalarını da duygularına ortak edebilmek ve onlara ortak olabilmek.Ben hep yapayalnız yaşıyorum.

'Çok düşünüyorsun bence.Sevmek istediklerini sev pişmanlıklarını istersen yüzlerine fırlat.Neden harika olduğunu anlamıyorsun anlamıyorum.'

Gülümsedim.Nasıl ne düşündüğümü bilebildi sanki o da kafamdaki bir ses değilmiş gibi?!İçimde harika olduğumu düşünen tek kişi sensin maviliğim çünkü sen benimsin,her şeyimsin.

Son kiraz ağacı da yapraklarını dökerken merak ettim;-kalbimin yakıtı güzelliklermişçesine beni ısıtmayı bırakmıştı,pıtır pıtır etmiyordu artık- senin de mi ömrün bir çiçek kadardı?"










10 Şubat 2020 Pazartesi

Kusurlu Kuğu

İçimdeki bazı şeylerden kendimi biraz bile olsa tanıtmaya çalıştığım yazımda bahsetmiştim. Son yazımın üzerinden haftalar geçti. Yazmaya çalıştım ama yazamadım. Zaten son günlerde tüm dünyada hiçbir şey iyi yönde gitmiyor ki ben mi mutlu mesut blog yazayım, yazı yazayım, hayal gücüme dalıp mutlu olayım, kendi derdime düşeyim?
Doğum günümde yazı yazıp paylaşmayı çok istemiştim ve bunu bir gelenek yapmak istemiştim ama yazının geleneği olmuyormuş, öğrendim. Zihnimin bir çıkışı yokmuş, korkularım ve bilinçaltımın hayaletleri beni kontrol ediyormuş, farkına vardım. 
Öncelikle sömestr'da gecenin bir vakti, içim sonsuz bir huzursuzlukla kaplıyken yazmaya çalıştığım bir yazımdan bahsetmek istiyorum:
Yazarken amacım tamamen zihnimin en derinlerine girip kendi kendime konuşup içimdeki bu huzursuzluğu ve kendimi anlamaya çalışmaktı. Kendi kendimle klavye aracılığıyla konuşurken fark ettim ki düşüncelerimin bir çıkışı yok. Çünkü kendimde bir şeyi yererken ortaya çıkan diyalogda yerdiğim şeyi haklı çıkaracak bir sonuca varıyorum. Kendimle çelişiyorum... Bazen öyle hissediyorum ki beynimle durmadan çelişiyorum ve kavga ediyoruz. O kazanıyor. İstemediğim birine dönüşüyorum. Hırçınlaşıyorum. Kendimi kaybediyorum. Olmamam gereken ve olmak istemediğim biri oluyorum. Bazen sakinken bazen öfkeden kafayı yiyorum. Kısacası deliriyorum istemediği bir şeyi yapmaya zorlanan hayvanlar gibi. Kendime ulaşamıyorum. Sesleniyorum, "Beni kurtar!" diyorum. "Kapımı çalıyorlar, beni zorluyorlar! Kötü ve ezilmiş hissediyorum! Böyle olmak istemiyorum bu ben değilim! Beni zorluyorsun!" Ve beynim çağrıma cevap vermiyor. Bu defa aklımı kaybediyorum. "Hey... Üstüme çullananları hissediyorum. Kanatlarım kırık efendim, kanatlarım kırık! Ama ne kadar mutluyum bir bilsen, hahah! Kalbimde çiçekler açıyor, simsiyah! Dikili oldukları duvarlar yıkılıyor, üstüme geliyor. Kapı vurulmaya devam ediyor. Hahaha duvarları tırmalayanları duyabiliyorum, kapıyı... Kırıyorlar galiba. Hayır kendimi korumak istiyorum, korkuyorum kapıyı açmalarına İZİN VERME! ONLARI İÇERİ ALMA LANET ÇIKAR BENİ BURADAN BIRAK BENİ! Ağlıyorum... Yoo... Hahaha! Çiçeklerim, ne kadar güzeller. Boyunları bükük ama yine de güzeller!"
Artık kendimle savaşamıyorum. 
" Güzel dansımla, hayatımın son güzel dansıyla, büyülemek istiyorum seni. Kalbimde öyle yaralar var ki ah! Zarif hareketlerle bale yapıyorum, kalbim yüzünden ağzımdan kanlar fışkırıyor. Herkes beni alkışlıyor, haha ne gösteri! Ben mi? Elbette bir kuğu olmak için doğmuşum. Sahnede süzülmek için takılmış kanatlarım. Acı görüntüme acı katsın diye kırılmış, duvarları kazımış tırnaklarım. Hayır ağlamıyorum, bunlar gösterinin bir parçası. Kıyafetlerimi parçalayan ve derimi kemiren eller... Onlar sahne arkası dekorları! Evet, benim değerli sahnem! Her şey bunun için! İhtişamlı siyah kuğunun kanatları açılsın diye her şey!"
Kendimi yeniden inşa ettiğim ve -çok şükür ki- neredeyse her şeyin tıkırında gittiği hayatımda, siyah kuğumun dışarı çıkmasına izin verdim. 
Ben ettim, kötülük ettim, hata ettim. Haklıymış meğer yılan saçlı kadın, ben daha kötüymüşüm. Hak etmiyormuşum hiçbir güzelliği. 
Söylememen gerekeni söyleme, çizgini aşma, herkesi mutlu et, paylaşımcı ol, kimsenin kötülüğüne sebebiyet verme. 
Vicdanım tüm bunları çiğnediğimi söylüyor. İki arkadaşın arasını açtım, bazı sırları açık etmiş oldum ve kendi hayaletlerimin nasıl da ortaya çıktığına şahit oldum. 
Hayatta en korktuğum şey; gittikçe babama benzediğimi fark ettim. Bu kompleksle yaşanılmaz gökyüzündeki yıldızım, bu şekilde yaşanmaz. 
"İyi biri değilim, iyi bir arkadaş değilim;o haklıydı, ben en berbat kişiyim. En hatalı benim, artık eskisi gibi olmayacak. Kendimi yalnız bıraktım beni asla tamamen affetmeyecek." 
Kendimi bunlara boğarak çevremdekileri de kendimle çektiğimi fark ettim. Masallar gerçek olsaydı," Tasa Kuşu"ndaki dertli kız olurdum. Boşuna tasalanıp hiçbir şey elde edemeyen... Ve bunu fark etsem bile ne yaparım bilmiyorum. Galiba içimde uzun zamandır ilk defa Beyaz Kuğu'mu buldum. Bu gece uzun zamandır ilk defa sevgilimle buluştum rüyalarımda. Ama o kadar uzun zamandır onlar olmadan yaşadım ki ellerini tutup onları çıkaramıyorum. Ve galiba kendimle olan bu çetin savaşımda aklımı kaybediyorum çevremdekileri kaybedeceğime olan inancım gibi. Eğer şizofren olursam beni hor görmeyin olur mu? Sadece kendimi anlamaya çalışıyorum ki yarın bugünden daha farklı olsun. Bilmiyorum, ben sadece umut ediyorum. 

13 Ocak 2020 Pazartesi

Merhaba,Ben

Merhaba,
Ben İlkay.
               Doğruca kendimi anlatabilirim umarım.

Ben duygularını biraz ifade edemeyen biriyim.Yazı yazmak benim için her zaman daha rahat olmuştur.Belli şeylerden geçtikten ve belli kararlar verdikten sonra yazı yazmak için bir yere ihtiyaç duyduğumu fark ettim ve böyle bir yerin benim için en iyisi olduğuna karar verdim çünkü yazılarımı paylaşmayı pek sevmem ama insanların onları okuyup yorumlamasını da isterim.Bir blog sahibi olmak da böyle bir şey,çünkü hem insanlara tamamen açık hem de internetin en derin köşelerinde kimselerin bulamayacağı bir köşede.İnsanlara da yazılarımı okutmak istemiyorum çünkü tanıdığım ve her zaman gördüğüm insanlara içimi açmak,en derin duygularımı paylaşmak hiç mi hiç doğru gelmiyor ve yazı yazmak,yazılarım benim en derin durumlarımın bulunduğu özel alanım.Hem tanıdığım insanlar asla yazılarıma istediğim tepkiyi vermezler.
"Ne kadar güzel olmuş,bir 'Dünya Klasikleri Serisi' de sen mi başlatıyorsun?" edasında bir tepki beklemiyorum çünkü kimseden.Tek istediğim insanların o yazılarda sadece edebiyat yapmadığımı bilmeleri ve benim içten duygularımı anlamaları.Duygularımı yazıya döküşümü izlemeleri ve onu değerlendirmeleri.Kısacası biraz anlayış ve dürüst tepkiler bekliyorum;pohpohlanmalarla donatılmış "Ay,vay,yaa,aman,ooo" tepkileri değil.
Anonim bir okuyucunun da benim için en iyisi olduğuna inanıyorum.Gerçi bunca seneden sonra anonim bir okuyucu benim için hayal gibi bir şey çünkü bunca zaman hiç gerçek bir okuyucum olmadı.Şimdi birilerinin benim "günlük" bloğumu en derinlerden bulup okuyup etkilenmesi biraz ütopik geliyor.
İnsanlara asla yazı yazma yeteneklerimi kanıtlayamam çünkü ben hayalleri yarım kalmış ve kendinden usanmış biriyim aynı zamanda.Allah'ın bana verdiği özel nimetlerimi genelde keşfeder ve "Vay" deyip otururum.Kendim için çaba sarf etmek bugüne kadar yapmadığım bir şey olabilir.Hırs sahibi de değilimdir çünkü hırs gibi "negatif" duyguları yıllardır hayatımdan çıkarmaya çalışıyorum.Hiçbir amacımın olmadığı güzel hayatımda sadece ben olmaya çalışıyorum;kendimi bulmaya çalışıyorum.Çünkü hayatımın kontrol edemediğim tuhaf engellenemez akışında kayboluyorum ve kendimi her geçen gün kaybediyorum aklımla birlikte.Güncel sosyal hayatımdaki insanlara seslenmek istiyorum,bağırmak istiyorum "Ben aslında hiç böyle değilim," diye.Ama o kadar korkak ve ileriyi göremez biriyim ki elimden gelen kendi "gölgeme" teslim olmak.Bunca zaman emin olun çok çalıştım,çok uğraştım.Kendimi kaybetmemek ve ne olursa olsun bir şeylere tutunmaktı hayalim ama her şeyi kaybettim.8 yılımı ardımda bıraktım,bu beni derinden etkiledi.Koca bir senemi ve o senenin getirdiği koca bir hayatı ardımda bıraktım,uçurumlardan aşağı fırlattım;bu benim duvarlarımı yıktı.Kendime senelerdir söylediğim,tek savunmam olan yersiz ama hoş telkinlerim boş çıktı,bu da benim kendimi kaybetmeme sebep oldu.Birkaç ay içerisinde yok oldum.
Dışarıya seslenemiyorsam seslenmek istiyorum kendime "Etrafı sadece bir çift boş delikten izlemeyi bırak," diye."Sen böyle misin?" "Sen kimsin?" "Gerçekten sadece büyüdün mü yoksa geçmişi mi bırakamıyorsun?İleriye çok mu dönüksün yoksa geçmişte çok mu takılı?" "Umursamadığın,atlattığın şeyler bir anda bindi mi başına?Kafanın içindeki sesler hiç susmuyor değil mi?"
Gerçekten ruhu içeride ölmüş de vücudunun konuştuğu dil ölünün leş kokusunun dışa vurmuş hali gibi bir hale büründüm.Erkenden büyümeyi çok istemiştim -benim için yanlış olan her şeyi istemiştim aslında çünkü asla ne istediğini bilen biri olmadım ve çevrem beni yanılgılara itti- ama şimdi büyümeyen boyumla durmadan genişleyen hafızam çok zorluyor beni.Omzuma binen yükler bir de arkaplanda kendime bindirdiğim her şeyden ağır kişisel yüklerim...eşek oldum gidiyorum demek istiyorum ama eşeklerin bile bir amaç uğruna adanmış hayatları var.
Asıl şaka gibi olansa,kendimin bu halinden satırlarca sayfalarca hatta bir koca kitap boyunca kafanızı karıştıracak süslü,uzun ama hepsi aynı kapıya çıkan ünlü düşünürler gibi düzenlenmiş betimlemelerle bahsedebilirim ama asla kendime bir çözüm bulamam.Benimkisi bağımlılık.Kafam dağılınca süslü kelimelere boşaltıyorum kendimi.İnsanların hayranlıkla okuyacağı belki kahveli fotoğraflı paylaşım yapacağı yazılarım...kelimelerin güçleri olsa ve kalemimden,kağıdımdan,ekranımdan fırlayıp seslenseler bana,benim için ağlarlardı.Bu kadar umutsuzluğa kapılmış ama hep "Polyanna" olan robotik kodlama kolu için ağlarlardı.Ben de kendimi bırakıp onların derdine düşüp "Ağlamayın" derdim."Çok ağlayacaksanız buyurun yazılarımda da ağlayın da bari hayatımda kalan tek hayalim gerçek olabilsin" : Yazar olmak.
Tutunabildiğim bir sen kaldın öğretmenim,4.sınıfta benim yazılarımı öven ve hevesimi kendime çeviren silüetinize tutunabiliyorum sadece çünkü yine sizin yönlendirmenizle çöldeki vahama,Havva ve Adem'in biraz sonra kovulacağı cennete düştüm.Her şey o kadar güzel ve mutluluk verici bu yüzden o kadar hüzünlendiriyor ki beni!Yanlış yere,kendimi gizleyerek,saklayarak,kandırarak;başkalarını aldatarak ve bu hareketimle onlarla dalga geçerek düştüm.Ama alışmak her şeyden beterdir,özellikle de benim için çünkü hiçbir şeyden vazgeçemiyorum.Mutluluğa ve güzel bir yere olan aşkım,bağımlılığım o kadar büyük ki kendimi hasta ediyorum bununla.Hasta olmak da benim için katlanılmaz çünkü hasta olunca bakanım yok.
Böyle "hastalıklı" anlarda hep başta dedemle babaannem olmak üzere ailem geliyor aklıma."Var olamayan bir çiçeği gerçekleşemeyen bir hayatın içinde büyütmeye çalışan ama yapamayan ailem".Her yanı yanlış olan ama en az her yanlışım kadar sevdiğim ailem.Kavgalı,dengesiz,sevilemeyecek kadar itici ama sevmeden duramayacağınız kadar garip bir atmosfere sahip ailem.Dedim ya,benimkisi biraz bağımlılık.Bana bir şey getirmeyen,benden bir şeyler alan,bana kötü şeyler kazandıran ne varsa bağlanıyorum.Keşke kendimi değiştirebilseydim ama keşke aynı kalsaydım.
"Bugün de umut ediyorum yarın daha farklı olsun diye çok umutlandığım yarın da önce ruhsuz bugün sonra da bir çöpten farksız dünüm olup gidiyor gözlerimin önünde.Bugün de inanmak istiyorum bir şeylerin değişeceğine.Bugün de vazgeçmemek istiyorum yarının bana hayallerle dolu hayatımı vereceğinden.En son bu duaları ettiğimin üstünden 1 yıl geçti her şey düzeldi (!) ama umutsuzluğum ve hüsranım değişmedi.Artık kendime 'Hayallerini takip et sonsuz bir dalga gibi' demek istiyorum;evet,haklısınız ama bomboşum.Bilmiyorum,ben sadece umut ediyorum."
13.01.2020