Doğum günümde yazı yazıp paylaşmayı çok istemiştim ve bunu bir gelenek yapmak istemiştim ama yazının geleneği olmuyormuş, öğrendim. Zihnimin bir çıkışı yokmuş, korkularım ve bilinçaltımın hayaletleri beni kontrol ediyormuş, farkına vardım.
Öncelikle sömestr'da gecenin bir vakti, içim sonsuz bir huzursuzlukla kaplıyken yazmaya çalıştığım bir yazımdan bahsetmek istiyorum:
Yazarken amacım tamamen zihnimin en derinlerine girip kendi kendime konuşup içimdeki bu huzursuzluğu ve kendimi anlamaya çalışmaktı. Kendi kendimle klavye aracılığıyla konuşurken fark ettim ki düşüncelerimin bir çıkışı yok. Çünkü kendimde bir şeyi yererken ortaya çıkan diyalogda yerdiğim şeyi haklı çıkaracak bir sonuca varıyorum. Kendimle çelişiyorum... Bazen öyle hissediyorum ki beynimle durmadan çelişiyorum ve kavga ediyoruz. O kazanıyor. İstemediğim birine dönüşüyorum. Hırçınlaşıyorum. Kendimi kaybediyorum. Olmamam gereken ve olmak istemediğim biri oluyorum. Bazen sakinken bazen öfkeden kafayı yiyorum. Kısacası deliriyorum istemediği bir şeyi yapmaya zorlanan hayvanlar gibi. Kendime ulaşamıyorum. Sesleniyorum, "Beni kurtar!" diyorum. "Kapımı çalıyorlar, beni zorluyorlar! Kötü ve ezilmiş hissediyorum! Böyle olmak istemiyorum bu ben değilim! Beni zorluyorsun!" Ve beynim çağrıma cevap vermiyor. Bu defa aklımı kaybediyorum. "Hey... Üstüme çullananları hissediyorum. Kanatlarım kırık efendim, kanatlarım kırık! Ama ne kadar mutluyum bir bilsen, hahah! Kalbimde çiçekler açıyor, simsiyah! Dikili oldukları duvarlar yıkılıyor, üstüme geliyor. Kapı vurulmaya devam ediyor. Hahaha duvarları tırmalayanları duyabiliyorum, kapıyı... Kırıyorlar galiba. Hayır kendimi korumak istiyorum, korkuyorum kapıyı açmalarına İZİN VERME! ONLARI İÇERİ ALMA LANET ÇIKAR BENİ BURADAN BIRAK BENİ! Ağlıyorum... Yoo... Hahaha! Çiçeklerim, ne kadar güzeller. Boyunları bükük ama yine de güzeller!"
Artık kendimle savaşamıyorum.
" Güzel dansımla, hayatımın son güzel dansıyla, büyülemek istiyorum seni. Kalbimde öyle yaralar var ki ah! Zarif hareketlerle bale yapıyorum, kalbim yüzünden ağzımdan kanlar fışkırıyor. Herkes beni alkışlıyor, haha ne gösteri! Ben mi? Elbette bir kuğu olmak için doğmuşum. Sahnede süzülmek için takılmış kanatlarım. Acı görüntüme acı katsın diye kırılmış, duvarları kazımış tırnaklarım. Hayır ağlamıyorum, bunlar gösterinin bir parçası. Kıyafetlerimi parçalayan ve derimi kemiren eller... Onlar sahne arkası dekorları! Evet, benim değerli sahnem! Her şey bunun için! İhtişamlı siyah kuğunun kanatları açılsın diye her şey!"
Kendimi yeniden inşa ettiğim ve -çok şükür ki- neredeyse her şeyin tıkırında gittiği hayatımda, siyah kuğumun dışarı çıkmasına izin verdim.
Ben ettim, kötülük ettim, hata ettim. Haklıymış meğer yılan saçlı kadın, ben daha kötüymüşüm. Hak etmiyormuşum hiçbir güzelliği.
Söylememen gerekeni söyleme, çizgini aşma, herkesi mutlu et, paylaşımcı ol, kimsenin kötülüğüne sebebiyet verme.
Vicdanım tüm bunları çiğnediğimi söylüyor. İki arkadaşın arasını açtım, bazı sırları açık etmiş oldum ve kendi hayaletlerimin nasıl da ortaya çıktığına şahit oldum.
Hayatta en korktuğum şey; gittikçe babama benzediğimi fark ettim. Bu kompleksle yaşanılmaz gökyüzündeki yıldızım, bu şekilde yaşanmaz.
"İyi biri değilim, iyi bir arkadaş değilim;o haklıydı, ben en berbat kişiyim. En hatalı benim, artık eskisi gibi olmayacak. Kendimi yalnız bıraktım beni asla tamamen affetmeyecek."
Kendimi bunlara boğarak çevremdekileri de kendimle çektiğimi fark ettim. Masallar gerçek olsaydı," Tasa Kuşu"ndaki dertli kız olurdum. Boşuna tasalanıp hiçbir şey elde edemeyen... Ve bunu fark etsem bile ne yaparım bilmiyorum. Galiba içimde uzun zamandır ilk defa Beyaz Kuğu'mu buldum. Bu gece uzun zamandır ilk defa sevgilimle buluştum rüyalarımda. Ama o kadar uzun zamandır onlar olmadan yaşadım ki ellerini tutup onları çıkaramıyorum. Ve galiba kendimle olan bu çetin savaşımda aklımı kaybediyorum çevremdekileri kaybedeceğime olan inancım gibi. Eğer şizofren olursam beni hor görmeyin olur mu? Sadece kendimi anlamaya çalışıyorum ki yarın bugünden daha farklı olsun. Bilmiyorum, ben sadece umut ediyorum.